10 Temmuz 2009 Cuma

takiyye nedir?(sadrettin yüksel)

TAKİYYE NEDİR?
Sadreddin YÜKSEL
Bir kimseyi istemediği halde ondan korkarak yüzüne gümesi ve ona dost gibi görünmesidir.
Bahsi geçen bu takiyye prensibi ile amel etmek Caferiye cemaati nezdinde dinin esaslarındandır. Onlar bu prensibi ispatlamak için bir takım ayetleri de zorlamaktadırlar; mesela onlar, Kasas suresindeki "İşte bunlara, sabrettiklerinden dolayı mükafatları iki defa verilecektir" ayet-i kerimesini şöyle tefsir etmişlerdir: "Ehl-i Beyt’e takiyye prensibi üzerine gösterdikleri sabr u sebattan dolayı iki defa mükafat verilecektir." Bu ise, yerden göğe kadar yersiz ve münasebetsiz bir te’vildir; son derece keyfi ve indidir.
Caferilere göre bir Şii, Ehl-i Sünnet arasında bulunduğu zaman bütün ibadetlerinde zahiren onlara uymalıdır. Bu da takiyye kabilindendir. Bu görüşlerini de bazı imamlarından naklettikleri birkaç söz ile teyid etmektedirler: "Kim ki takiyye için bir sünninin peşinde namaz kılsa bir peygamberin peşinde namaz kılmış gibi olur" sözü gibi. Onlar, kendi imamlarının bir çok yaptıklarını bu takiyye ile tefsir etmişlerdir. Hatta Hazreti Ali’nin, Hazreti Ebubekir ve Hazreti Osman’ın hilafetlerine rıza göstermesi, Hazreti Hasan’ın da Hazreti Muaviye için hilafetten vazgeçmesi ve imamlarının cemaat-ı müslimin’e karşı muhalefet izhar etmemeleri, Caferilere göre takiyye kabilindendir. Yani korkularından hakkı söylemiyerek, hakkı bırakıp haksızlığa yardımcı olmuşlar. Halbuki Hazreti Ali için korkuyu icap ettiren en ufak bir durum bile ortada yoktu.
Hayret, kavim ve kabilesi bakımından Hazreti Ali’den çok zayıf olan Hubab ibnül Münzır, elinde bir delili bulunmadığı halde korkmayıp Hazreti Ebubekir’in halife seçilmesine itiraz edip de, Hazreti Ali gibi büyük bir kahraman niçin sebepsiz yere sussun! Bu hiç mümkün mü? Hubab mücadelesini yaptı, hiç kimse ona kavlen veyahut fiilen bir eziyet vermedi. Hazreti Ali’nin bundan haberi de vardı. Şu halde susması korktuğu için değil, yanında bir delil olmadığı içindir. Son olarak deriz ki: Biz Ehl-i Sünnet olarak korkak bir Ali’yi tanımayız. Korkak Ali bizim değil, ancak Şiilerindir. Bizim Ali’miz ise büyük bir İslam kahramanıdır.
Şimdi Şia başka bir taktik kullanarak diyor ki: "Ali hilafet meselesinde hiç direnmedi, muhalefet etmedi. Çünkü Peygamber ona: "Sen benden sonra kılıç kullanarak fitneye sebebiyet verme" diye tavsiyede bulunmuştur."
El-cevap: Söyledikleri yalan, iftira ve cehalettir. Hiç olur mu? Peygamber hem onu ümmetin başına halife tayin etsin, hem de hakkı kabul etmekten imtina eden kimselere karşı kılıç çekmekten men etsin!.. Biz Hazreti Peygamber’i de, Hazreti Ali’yi de bu gibi tezatlı ve gülünç hallerden tenzih ederiz. Sözleri doğru olsaydı Hazreti Ali, Sıffın ve Cemel’de de Resulullah’ın tavsiyesine muhlefet etmiyeyim diye kılıç çekmezdi, bu bir!.. İkincisi Hazreti Ali’ye halifeliği teslim etmiyenler Şiilerin nazarında küfrün en çirkin çeşitlerini alenen işlemiş olurlar. Peygamber bu gibi kimselere karşı "kılıç çekilmesin" diye hiç tavsiyede bulunur muydu? Bu aklen ve mantıken mümkün mü?..

[Bu makale Muhterem Sadreddin Yüksel Hocaefendi’nin Dini ve İlmi İncelemeler (İstanbul 1969, Ötüken Yayınevi) adlı eserinin 146-148. sahifelerinden alınmıştır.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder