10 Temmuz 2009 Cuma

PEYGAMBERİMİZİN (SAV) AHLAKI...

Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Hakîm’de, Peygamber Efendimizden ve O’nun ahlâkından bahsederken, “Veinneke le’alâ hulukin aziymin (Ve hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.- Kalem Suresi:4)” buyurmaktadır.
Hz. Âişe-i Sıddîka (ra), Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı tarif ettikleri zaman, “Hulukuhu’l Kur’an” diye târif ediyorlardı. (Sahih-i Müslim, hadis no: 139; Müsned, 6: 54, 91, 163, 216) Hz. Âişe validemiz bu târifleriyle şöyle demiş oluyorlardı: “Kur’ân’ın beyan ettiği mehâsin-i ahlâkın misâli , Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Ve o mehâsini en ziyade imtisal eden ve fıtreten o mehâsin üstüne yaratılan O’dur.”
Peki, âyet-i kerimede ve hadis-i şerifte belirtilen “Kur’an ahlâkı” nedir? Bu sorunun cevabını bulmak için Kur’an-ı Azimüşşan’a baktığımızda, Peygamberimizin ve peygamberlerin ahlâkını üç kelimede hülasa etmenin mümkün olduğunu görürüz. Bu üç kelime; hikmet, iffet ve şecaat’tır. Peki bu kelimelerin mânâsı nedir? Yine Kur’an-ı Kerim’e ve hadis-i şeriflere bakarak cevaplandırmaya çalışalım.
Hikmet: Âlem nedir, nereden geliyor, nereye gidiyor? Bu soruların cevabını bulduran ilimdir. En başta da Tevhid ve Haşir konuları gelir. Hikmet sahibi kişi, Rabbini tanır, Âhirete iman eder.
İffet: Batın ve ferc cihetinden harama girmemektir. Harama nazar etmemektir. (Sahabe hiç harama nazar etmemiştir. Bu sahabe mesleğini meslek edinen evliya ve asfiya hayatı boyunca nâmahreme nazar etmemiştir. Öyle ki ücra dağ köylerinde yaşarlarken bile camie giderken şemsiye ile gitmiş, şemsiyeyi kendilerine siper edinmişlerdir.)
İffet, hayalı olmaktır. Haya, gözü, kulağı, eli, ayağı, elhasıl insan vücudunda bulunan 360 uzvu, Allah’ın emrettiği istikamette kullanmak, günahlardan korumaktır. Aksi takdirde edepsizlik edilmiş olunur.
Şecaat: Peygamberler şecaat-i kudsiye sahibidir. Yani, Allah’ın hükümlerini uygularken zerre kadar korkmazlar, çekinmezler. Yeri geldiği zaman zalimi ezerler. Peygamberler Allah’ın hükümlerine karşı çıkıldığı, Allah’ın hükümlerine savaş açıldığı zaman, kol kesendir, baş kesendir. Hiç çekinmezler. Mazlumları da bağırlarına basarlar, onları zalimlerin elinden kurtarırlar.
İşte başta sahabeler olmak üzere, İslâm büyükleri bu şekilde “peygamber ahlâkını” kendilerine rehber edinmişlerdir. Ahlâk-ı azimenin başı; doğru konuşmak, harpten kaçmamak ve güzel ahlâklı olmaktır. Onlar Allah’a verilen sözden kaçmamışlardır. Ruhî firarı, yani bid’alara meyletmeyi asla akıllarından geçirmemiş, Sünnet-i Seniyye ne ise onda sabitü’l kadem olmuşlardır.
Avrupa’da bu ahlâkın zerresi yoktur. Orada beşer ahlâktan tecerrüt etmiştir. Oysa peygamber ahlâkını şiâr edinen sahabeler ve onları taklit eden Mü’minler güzel ahlâk sahibi olmuşlardır. Hz. Ali (ra) ve hanımı Hz. Fatıma validemiz üç gün aç kalmışlar, iftar için ayırdıkları yiyeceklerini muhtaçlara vermekten çekinmemişlerdir. “Allah’ın arslanı” Hz. Ali, muhtaçlara, mazluma karşı bu derece şefkatli iken, Allah’a şirk koşanların, zalimlerin karşısına çıktığında arslan kesilmekte, icabında 700’ünün boynunu vurmaktan çekinmemekteydi. Çünkü o Peygamber ahlâkını rehber edinmiş ve şecaat-i kudsiye sahibi olmuştu. Bu ahlâkın gereği olarak da yeri geldiğinde haddini aşanlardan, zalimlerden korkmuyor, onların cezasını vermekten çekinmiyordu.
Burhan Bozgeyik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder