14 Temmuz 2009 Salı

cahiliye toplumunda garip olmak!

Cahiliyye Toplumlarında Garib Olmak


İrbad b. Sariye(r.a.)'ın rivayetiyle:
"Ben sizi, gecesi gündüzü gibi apaydın olan(en küçük bir şübheyi kabul etmeyen, gayet açık) bir din üzerinde bıraktım. Benden sonra ancak helâk olanlar, O dinden(başka yönlere) sapar." (1) diye buyuran yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Ebu Hüreyye (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyurur:
"İslâm garib başladı ve(günün birinde) tekrar başladığı gibi garib olacaktır. Ne mutlu O gariblere." (2)
Hayat kitabımız Kur'an-ı Kerim'in meşhur müfessirlerinden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (r.h.a.), Rasulullah (s.a.s.)'in bu hadisini gündeme getirerek şunları beyan etmektedir:
"İslâm'ın istikbali gece değil, gündüzdür. Sönük değil, parlaktır. Ara-sıra basan gece karanlıkları, onu dinlendirip tekrar uyandırmak içindir.
Bu hadis de böyledir. Yani, "İslâm garib olarak başladı (veya ortaya çıktı), ileride yine başladığı gibi garib olarak tekrar başlayacak (yahud yeniden doğacak) ne mutlu o gariblere" demektir. Hadisin sonundaki "fetûbâ" onun korkutmak için değil, müjdelemek için olduğunu gösterir. Gerçi bunda da dönüp garib olma korkusu yok değil, fakat sönmeyip yeniden başlaması müjdesi vardır.
İşte "fetûbâ lil gurabâ" müjdesi'de bunun içindir. Çünkü onlar, "önce geçenler: Sâbikun-ı evvelun" gibidirler. Bundan dolayı hadis de ümitsizliği değil, müjdeyi ifade eder." (3)
Merhamet olunmuş vasat ümmetin mutlak müctehid imamlarından İmam Malik(r.h.a.), bu konuda şunları söyler:
"Medine' de İslâmiyet, garib olarak başlamış ve(günün birinde) yine oraya dönecektir. Hadisin zahiri umum bildirmektedir. İslâmiyet, birkaç kişi arasında başlamış, sonra yayılarak meydana çıkmıştır. Daha sonra O'na, noksanlık ve bozuntu arız olacak ve yine başladığı gibi birkaç kişiden ibaret kimselerde kalacaktır."(4)
İslâm!.. Hayat nizamı!.. Fıtrat Dini… Onsuz olan hayatın, hayat olmaktan çıktığı nizam!... Onsuz insanların, hüsranda olduğu ve aşağıların aşağısına yuvarlandığı yegâne hakikat!... İnsan, onsuz kaldığında asla insan olma makamına çıkamayacağı eşiz hayat nizamı!..
Garib olarak ortaya çıktı!... yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ'nın, en son Rasulü ve en son Nebîsi Muhammed (s.a.s.)'e vahyettiği İslâm, ilk muhatabı olan Mekke halkına tebliğ edildiğinde, asırlardan beri şirk ve küfür içinde olan bu insanlar, İslâm'ı çok olumsuz bir tavırla karşıladılar ve garib gördüler… küfür ve şirk ile kirletilmiş beyinleriyle kalbleri, Tevhidi bir türlü kavrayamadı, dolayısıyla kabul edemedi ve reddetmeleri yetmiyormuş gibi, iman eden muvahhid mü'minlere karşı düşman kesilip en korkunç işkenceler yapmaya başladılar…
Yegâne hayat nizamı İslâm, başlangıçta çok az insanlar tarafından kabul edildi… Muvahhid Mü'min Müslümanların sayısının azlığından dolayı İslâm, kimsesiz ve yabancı bir kimse durumundaydı… taraftarlarının azlığı onu, bir garib gibi gösteriyordu… Fakat sahibi Allah Teâlâ idi. Âlemlerin Rabbi Allah!... Bütün güç ve kuvvetin kendisine ait olduğu, eşi, benzeri ve ortağı olmayan yegâne Rabb Allah!...
"Hiç şübhesiz Zikri (Kur'ân-ı) Biz indirdik Biz. Onun koruyucuları da gerçekten biziz." (5)
"Allah, iman edenlerin velîsi (dostu, yardımcısı ve destekleyicisi)dir. Onları, karanlıklardan nûra çıkarır."(6) diye buyuran Allah Teâlâ!...
Kendisine katıksız iman eden Muvahhid Mü'min Müslüman kullarını garib bir hâlden nasıl kurtarıp, yeryüzünün halifeleri durumuna getirip kendilerini iktidar sahibi yaptığını şöyle beyan buyuruyor yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Hatırlayın, hani sizler sayıca azdınız ve yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz. İşte O, sizi (yerleşik kılıp) barındırdı, sizi yardımıyla destekledi ve size temiz şeylerden rızıklar verdi ki, şükredesiniz." (7)
"Allah içinizde iman edenlere ve Salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şübhesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktırlar.
Dosdoğru namaz kılın, zekâtı verin ve Rasule itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz." (8)
Takdir edilen zaman içinde gerçekleşen bu va'd, va'dinden asla vazgeçmeyen Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ tarafından va'dedilmiştir… ve va'dettiği mutlaka yerine gelmiştir.
"Şübhesiz Allah, verdiği sözden dönmez."(9)
"Allah, va'dinden dönmez."(10)
"(Bu,) Allah'ın va'didir. Allah, va'dinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler."(11)
"Haberin olsun, şübhesiz Allah'ın va'di haktır. Ancak onların çoğu bilmezler."(12)
Rabbimiz Allah Teâlâ'nın, gerçekleşmesinde hiçbir şübhe olmayan bu va'di, "Asr-ı Saadet" Mü'min Müslümanları için gerçekleştiği gibi, onlar gibi olan ve gerçek garibler için her asırda, her zaman ve her mekânda gerçekleşir… bu hakikat, Allah'ın Sünneti'dir… Sünnetullah'da hiçbir değişme olmaz…
"(Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden Sünnetidir. Sen, Allah'ın sünneti'nde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın." (13)
Garib olarak başlayan İslâm'ın garib taraftarları, katıksız iman eden Muvahhid Mü'minler, Önderimiz Rasulullah(s.a.s.)'in talimatlarına harfiyen uyup, her türlü zorluğa ğöğüs gererek direndiler ve Allah Teâlâ onları muzaffer eyledi… Onlar, korku içinde azınlık oldukları bir hâlden, iktidar sahibi olan ve müşrik düşmanları korku içinde bırakan bir hâle getirdi… Onlara verilen bu zafer ve ödül, onların Allah'ın hükümlerini, önderleri Rasulullah(s.a.s.)'in Sünneti'nde olduğu gibi kabul edip gereğini amel olarak yerine getirmeleri sebebiyle idi…
"Ne mutlu O gariblere" diye buyuran önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah(s.a.s.), kendilerini müjdelediği gariblerin kimler olduğunu vasıflarıyla beyan buyurmuştur…
Amr b. Avf(r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah(s.a.s.):
"Yılan toplanıp deliğe çekildiği gibi din de, muhakkak sürette toplanıp Hicaz'a çekilecek ve dağ keçileri dağın doğurunda üslendikleri gibi din de, muhakkak surette Hicaz'da üslenecektir.
Din garib(bir nizam) olarak başlamıştır ve ileride tekrar garib olacaktır. Benden sonra insanların sünnetimden(yolum ve şeriatımdan) bozmuş olduklarını düzeltmeye çalışan gariblere müjdeler olsun." (14)
İslâm, şirkin ve küfrün egemen olduğu bir ülkede, tağutların put heykeller adına söz sahibi olduğu bir zamanda gündeme geldi ve insanlar tarafından dışlanmışken çok az kimse tarafından kabul gördü… Garib olan İslâm'ı, garib olan Muvahhid Mü'minler bağırlarına bastılar, iman edip İslâm'ın egemenliği uğrunda bütün gayretlerini sarfettiler… Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten asla yılmadılar… Allah Teâlâ'nın yardımı ve izni ile küfür ve şirkin egemenliği yıkıldı, bütün cahiliyye işleri ayaklar altına alındı… Şirk alçaktı, daha da alçaldı… Tevhid yüceydi, daha da yüceldi… En yüce olan İslâm'ın üzerinde herhangi bir yücelme söz konusu olmadı, olamaz, olmamalıdır da!.. Zafer üste zafer kazanmanın üstünden asırlar geçti ve Müfessir Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın deyimiyle "ara-sıra basan gece karanlıkları", garibleri dinlendirip yeniden uyandırmak için vazifelerine koyuldular…
Üç kıtaya egemen olan İslâm, yeniden garibleşti… İslâm'a katıksız iman eden garibler, selefleri olan garibler gibi oldular…
Yegâne Önderimiz Rasulullah(s.a.s.)'in Allah'ın hükümlerinin hayata uygulanışı olan sünneti'nden, tağutî düzenlerin uşakları tarafından bozulmuş olanları onarmaya ve yeniden İslâm binasını inşâya başladılar… Müjdelenen garibler!...
Amr. b. Avf(r.a.)'dan.
Rasululah(s.a.s.) şöyle buyurur:
"Kim benden sonra ihmal edilmiş olan bir sünnetimi îhya ederse, O sünnetle amel eden insanların sevablarından hiçbir şey eksiltmeden, onların sevablarının bir mislini şübhesiz almış olacaktır.
Kim de, Allah ve Rasulü'nün razı olmadıkları bir bid'atı icad ederse, O bid'at ile amel eden insanların günahlarından hiçbir şey eksiltmeden onların günahlarının bir mislini yüklenmiş olacaktır." (15)
İslâm topraklarının yüz yıllık işgali ve müşrik-zalim tağutlarının egemenliği, İslâm milleti'ni esaret altına düşürmüş, hayat nizamı İslâm, toplumsal hayattan uzaklaştırılmış ve geri gelmesin diye karada, denizde ve havada barikatlar kurulup en ölümcül silahlarla nöbet beklenir olmuştur…
Tevhidin yerine şirk, imanın yerine küfür egemen olurken, İslâm'ın yerine tağutî sistemler toplumu sevk ve idare etmeye başlamışlardır… İşin en acı ve korkunç yönü ise, küfür ve şirk adına iktidarda bulunan yerli ve yabancı zalim tağutların en büyük destekleyicisi ise, İslâm adını kullanarak aldattıkları, kendilerinin İslâm'a aid olduklarını söyleyen halk kitleleri olmuştur…
Çağdaş Nemrutların, Fir'avunların ve Ebu Cehillerin orduları, Hamanları, Karunları ve Bel'âmları, kendilerini Müslüman kabul ediyorlar. Tağutların zulmü altında işgal edilmiş İslâm topraklarının her parçasına "İslâm ülkesi" adını veriyorlar… İslâm'ın hükümlerinin geçersiz kılınıp yasaklandığı ülkeleri "İslâm ülkesi" zannına kapılan aldatılmış ve her yönden sömürülmüş kitleler çoğunluğu teşkil etmektedir… Garibler, yine azınlıkta… Onlar, bütün bu aleyte ve olumsuz şartlarda, kendilerine yegâne Rableri Allah tarafından emredilen kulluk vazifelerini, önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti'ne uygun ve imkânları nisbetinde yaşamaya gayret ediyorlar… Küfre, şirke, irtida da ve ilhada karşı bütün gayretlerini sarfederek cihadlarını sürdürüyorlar…
İslâm garib olmuş, Muvahhid Mü'min Müslümanlar garibdirler!...
Yegâne Önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah(s.a.s.), gariblerin özelliklerini ve O müjdelenmiş şahşiyetlerin tavırlarını anlatıyor!..
1) Abdullah b. Amr.(r.a.)'dan,
Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurur:
"Allah'ın en çok sevdiği kimseler gariblerdir."
O'na:
-Garibler kimlerdir? diye soruldu.
"Dinlerini yaşayabilmek için kaçanlar! Allah, kıyamet gününde onları, İsâ b. Meryem(a.s.) ile birlikte haşredecektir." buyurdular. (16)
2) Abdullah b. Mes'ud(r.a.)'dan,
Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurdu:
"İslâmi şübhesiz garib olarak başladı ve(günün birinde) garib hâle dönecektir. Ne mutlu garib (Mü'min) lere."
İbn Mes'ud demiştir ki:
-Garibler Kimlerdir? diye sordular.
Rasulullah(s.a.s.):
"Kabilelerinden(İslâmiyet için) ayrılıp uzaklaşanlardır." (17)
3) Ebu'd-Derdâ (r.a.), Ebu Umâme el-Bahilî (r.a.), Enes b. Malik (r.a.) ve Vasile b. Eska (r.a.) rivayet ederler:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"İslâm garib başladı, başladığı gibi garib olacaktır. O gariblere ne mutlu!"
-O garibler kimlerdir ya Rasulullah? diye sordular.
Rasulullah(s.a.s.):
"İnsanlar bozulduğunda güzel hâlde bulunan, Allah'ın dininde münakaşa etmeyen ve bir günah sebebiyle Ehl-i Kıble'yi tekfir etmeyendir." buyurdular. (18)
4) Amr b. Avf(r.a.)' dan
Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurur:
"İslâm garib başladı, başladığı gibi garib olacaktır. O gariblere ne mutlu!"
-Garibler kimlerdir ya Rasulullah? diye soruldu.
Rasulullah şöyle buyurdu:
"Sünnet(ler)imi ihyâ edip Allah'ın kullarına öğretenlerdir." (19)
5) Abdullah ibn Amr İbnü'l-As (r.a.) anlatıyor:
Biz, bir gün yanında iken Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Gariblere müjdeler olsun!"
-Garibler kimlerdir ya Rasulullah? denildi.
Rasulullah(s.a.s.):
"Bir çok kötü insan içinde az olan Salih kişilerdir. Onlara isyan edenler, itaat edenlerden daha çoktur!... buyurdular. (20)
6)Abdullah İbn Ömer(r.anhuma)'dan,
Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurur:
"İslâm garib başladığı gibi, garib olacaktır. Ne mutlu O gariblere!
Dikkat ediniz! Mü'min olarak vefat ettikten sonra Müslüman için aslında gariblik yoktur." (21)
Malum olduğu üzere, “Hak ve Hakikat peşinde olmak, garib ve yanlız kalmak demektir!..”(22)
Malum olduğu üzere, "Hak ve Hakikat peşinde olanlar, bu ümmetin garibleridirler…Garibler, kurtuluşa ermişlerdir…
"Sizden, hayra çağıran, iyiliği(ma'rufu) emreden ve kötülükten(münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (23)
Ümmetin garibleri, ihya erleridir… Tevhidi ihya edip şirki kahredenlerdir… İmanı ihya edip küfrü yok edenlerdir… İslâm'ı ihya edip tağutî düzenleri ortadan kaldıranlardır… Sünneti ihya edip bütün bid'at ve hurafeleri silip süpürenlerdir… "Yeniden İslâm'a" deyip İslâm binasını sarsılmaz iman temelleri üzerinde yeniden inşâ eden ihya erleri, küfür ve şirk düzenlerine destek veren kitleler içinde hak taraftarları oldukları için garib kalırlar… Azınlıkta olmalarına rağmen daima galibdirler…
"Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar(şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa, Allah'ın izniyle galib gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir." (24)
Muğire İbn Şu'be(r.a.)'dan,
Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurur:
"Ümmetimden bir taife, kendilerine Allah'ın emri gelinceye(yani kıyamet kopuncaya) kadar hak üzerinde birbirlerine yardım edici olmakta devam edecek ve bunlar(muhalefet edenlerine) daima galib olacaklardır." (25)
Kurfet b. Eyas(r.a.)'dan,
Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Benim ümmetimden, daima Allah Teâlâ tarafından desteklenen ve onlara yardımcı olmayan halkın zarar veremeyeceği bir cemaat, kıyamet kopuncaya kadar hiç noksan olmayacak (Ümmetimin içinde daima böyle bir taife bulunacak)tır!" (26)
Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurdular:
"Kim Allah'ı ve O'nun Rasulünü ve iman edenleri velî (dost) edinirse, hiç şübhe yok, galib gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır." (27)
Katıksız iman eden Muvahhid Mü'minler müşrik tağutların egemen olduğu cahiliyye toplumları içinde garib kalmışlığına rağmen, her zaman ve her mekânda haktan yana olur, Allah'ı, Rasulullah (s.a.s.)'i ve Mü'min kardeşlerini dostlar edinirler… Kâfirleri, müşrikleri, Ehl-i Kitab'ı, mürtedleri ve münafıkları asla velîler edinmez ve "kâfirlerin, mü'minler üzerinde hiçbir velâyet haklarının olmadığına" inanırlar.
Egemen tağutları ve şirk düzenlerini her yönüyle reddeden Muvahhid Mü'min Müslümanlar, kadınıyla ve erkeğiyle birbirlerinin velîleri, yani destekleyicisi ve yardımcısıdırlar… Hakka davet eder, iyiliği emredip kötülükten sakındırırlar…(28)
Egen tağutların işgali altında bulunan İslâm topraklarının kurtuluşu ve esarette tutulan Muvahhid Mü'min Müslümanların hürriyetlerine kavuşmaları için bu ümmetin garibleri elele, gönül gönüle olmalı, omuz omuza vermeli ve hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılmalıdırlar… (29)
"Allah'a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter." (30)
……………………………………1) Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 6, Hds. 42. 2) Sahih-i Müslim, Kitabu'l-iman, B. 65, Hds. 232
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten. B.15, Hds.3986-3987
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l İman, B.13, Hds.2764
İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, çev. Rıfat Oral, Konya, 2003, C.1, Sh. 178, Hds. 101/143
Kuzâî, Şibâbü'l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr.Ali Yardım, ist. 1999, Sh. 200, Hds.671
İmam Taberânî, Hadislerle İslâm-Mu'cemu'l-Evsat, çev. İsmail Mutlu- Ayşenur Kale, ist. 2003, Sh.256, Hds.175. 3) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur'ân Dili, ist. 1996, C.6 Sh.190(Yenda yayınları)
NOT: Alıntı yapılan metin sadeleştirilmiştir. Bkz. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, sadeleştirenler: Doç. Dr. İsmail Karaçam, vdğ, ist, T,Y, C.6 Sh. 170 (Azim Yayınları). 4) Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, ist. T.Y. C.2 Sh. 24. 5) Hicr, 15/9. 6) Bakara, 2/257. 7) Enfal, 8/26. 8) Nur, 24/55-56. 9) Ra'd, 13/31. 10) Zümer, 39/20. 11) Rum, 30/6. 12) Yunus, 10/55. 13) Fetih, 48/23. Fatır, 35/43. 14) Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İman, B-13, Hds. 2765
İmam Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, C.1, Sh. 175-178, Hds. 99/141-142
İmam Taberânî, A.g.e. Sh.. 257, Hds.176
Beyhakî, Kitabü'z- Zühd, çev. Enbiya Yıldırım, ist. 2000, Sh.206, Hds. 716. 15) Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.15, Hds.210
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İlm, B.16, Hds. 2817. 16) Ahmed İbn Hanbel, Kitabü'z- Zühd, çev.Mehmed Emin İhsanoğlu, İst. 1993, C.2, Sh.217, Hds. 806 C.1, Sh.124, Hbr.402
Beyhakî, Kitabü'z-Zühd, Sh.128, Hds.352. 17) Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l- Fitren, B.15, Hds.3988
Sünen-i Dârimî, Kitabu'r- Rikak, B. 42, Hds. 2758
İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.1, Sh.179, Hds. 102/144
Beyhakî, Kitabü'z-Zühd, Sh.128-129, Hds. 353. 18) Beyhakî, Kitabü'z-Zühd, Sh.74, Hds.80 Sh.55, Hds 6 ayrıca bkz Taberânî, Mu'cemu'l - Kebir, C.8, Sh,178-179
İbn Hacer el- Heysemî, Mecmau'z- Zevaid, C.1, Sh.106, 156 C.7, Sh.256. 19) Beyhakî, Kitabü'z-Zühd, Sh.70, Hds.62. 20) Abdullah İbnü'l-Mübarek, Kitabü'z-Zühd, çev. M. Adil Teymur, ist.1992, sh.197, Hds. 775
Beyhakî, Kitabü'z-Zühd, Sh.54, Hds.4
İmam Taberânî. A.g.e. sh. 258, Hds.179 (Ara nüsha: C.9, Sh.8981). 21)Beyhakî, Kitabü'z-Zühd, sh.55, Hds.5. 22) İmam Suyutî, Camiu's-Sağir muhtasarı Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, vdğ. İst. 1996 b, C.2, Sh. 547, Hds. 2576 (5270) İbn Asakîr'den. 23) Âl-i İmrân, 3/104. 24) Bakara, 2/249. 25) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l- İ'tisam, B.10, Hds.42
Sahih-i Müslimi Kitabu'l-iman, Kitabu'l iman, B.71, Hds.247
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l- Fiten, B-42, Hds. 2330
Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.1, Hds.7. 26) Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.1, Hds.6.-10. 27) Mâide, 5/56. 28) Bkz. Tevbe, 9/71. 29) Bkz. Âl-i İmrân, 3/103. 30) Ahzab, 33/3.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder