27 Temmuz 2009 Pazartesi

fenlerin son sınırı(bediüzzamanın dilinden hz.MUHAMMED sav

Bediüzzaman, bu zamanda bile, beşerin dimağından dökülmesi imkânsız olan yüksek hakikatlerin, ilimlerin, fikirlerin, buluşların Hz. Peygamberin (asm) zihninden akmasının, onun hak peygamber olduğuna çürütülmez belgeler olduğunu söyler. Uzatmadan, sözü, söz ustası ve Üstadına bırakalım:
1. Bir şahıs, çok fenlerde ihtisas (uzman, otorite) sahibi olamaz. (İşârâtü’l-İ’câz, s. 167-168) (Halbuki, Peygamberimiz, her fende, hem de o fennin en nihayet sınırını haber veriyor. Ki, teknolojinin oraya ulaşması imkânsızdır. Üstelik, asırların birikiminin mahsulü olabilecek fennî buluşları o karanlık, cehâlet çağında ortaya koyuyor. Yâni, fen bilimleri açısından bakıldığında, Kur’ân ve Sünnet’in işaret ettiği fen ilimlerinin, o asrın ve bütün asırların birleşmesinden hasıl olması imkânsızdır. Öyle ise, o, bütün fenleri bilen ve yaratan birisinden haber alıyor ve veriyor. Öyle ise, o bir peygamberdir.)
2. Fenler, fikirlerin birleşmesinden hâsıl olup, zamanın geçmesiyle tekâmül eder, gelişir, olgunlaşır. Matematik, fizik, kimya, tıp, biyoloji, astronomi, anatomi, jeoloji vesâire gibi ilimler, adım adım, bir buluş diğerine basamak olarak ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Bu şaşmaz bir vakıadır. Oysa, Peygamberimizin (asm) bahsettiği fen ve hakikatler, ilmin en son ve en mükemmel şeklini izâh ediyor. Kur’ân, başta astronomi olmak üzere, diğer bütün fen ilimlerine dair âyetlerle doludur. Pek çok hadis-i şerîf de, ilmî ve teknik meseleleri barındırmaktadır. Öyle ise o, bir peygamberdir...
3. Eski zamanda nazarî (teori) olup, bu zamanda açık olmuş olan çok meseleler vardır. (Bu zamanda bir kısım meseleleri ortaya koymak mümkündür. Fakat, eski zamanda, henüz teorilerin bile düşünülmediği şartlarda, teknik ve teknolojinin en ince hakikatleri serdedilmiştir. Demek o, herşeyi kuşatan Yaratıcının elçisidir, ona vahyetti, o da vahyedileni tebliğ etti.)
4. Zamân-ı mazi (geçmiş devirler), bu zamana kıyas edilemez; aralarında çok fark vardır. (Bir meseleyi ilim, teknik ve teknolojinin zirvelerde olduğu bu şartlarda söylemek, vazetmek başka; aynı meseleyi, eski zamanda, düşünmek başkadır. Hattâ, eskiden hayâli bile imkânsızdı. İşte, hiçbir mesele yoktur ki, Resûl-i Ekrem onun karşısında sağlam, doğru, isabetli bir duruş sergilemiş olmasın.)
5. Sahra ve çöl insanları, medenîlerin medeniyet perdesi altında gizleyebildikleri hile ve desiseleri bilmezler ve gizleyemezler; her işleri merdanedir, kalbleri ve lisanları birdir. (Bu psiko-sosyal bir tesbittir. Hz. Peygamberin hayatına bakıldığında, başlangıcı ile son çizgisi arasında hiçbir kırıklık, eğrilik yoktur. Üstelik bütün gözler, akıllar, zihinler onun üzerine yoğunlaşmıştır. En ufak bir çelişki, gerçekdışı bir hal sezselerdi onu psikolojik olarak bitirirlerdi. Nitekim, okuması, yazması olan, ilmi bulunan, askerî ve ekonomik gücü son derece üstün olan yalancı peygamberler de böyle bir iddiada bulunmuşlardı. Ama onlar kaybetti. Aslında, zahire bakılırsa onlar kazanması gerekirdi!)
20.12.2005
E-Posta: fersadoglu@ttnet.net.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder