30 Haziran 2009 Salı

fetullah gülen ve değişim,dönüşüm rüzgarları

[Araştırma]

Gülen ve değişim rüzgarları
Selim Çoraklı (selim )

Gülen vedeğişim rüzgârları!
Fethullah Gülen, Bediüzzaman Hazretleri’nin açmışolduğu “Nur ekolü”nden gelen ve özellikle Türkiye tarihinin son on beş yılınamührünü vuran bir isim. Sergilediği tavırlar ve ortaya koyduğu hizmet stilisebebiyle hakkında çok büyük tartışmaların yaşandığı Gülen, kim ne der ve nasıldeğerlendirirse değerlendirsin, genel anlamda iyi görünen çalışmalara imzaatmasını başardı. Bu sebeple Türkiye’de ve bütün dünyada haklı olarak teveccühgördüğü gibi, faaliyetlerinden dolayı eleştirenleri ve düşmanları çok oldu.
Gülen’i eleştirenleri genel olarak iki kategoridedeğerlendirmek mümkün. Birinciler meseleyi İslâmî açıdan ele alarak, yapılanfaaliyetlerin İslâmiyet’e uyup uymadığı konusunda ele alırken, ikinciler tamtersi bir istikamette Gülen’in “Şeriat devleti” kurmak istediğini iddia etti.İkinci kesimin en önemli özelliği ise, laikçiliği ilke edinmeleri vekendilerini “Vatanın tek sahibi” sanmalarıydı. Hâlbuki bu kesimin Gülen’ieleştirmeye hiç mi hiç hakları yoktu. Zira Türkiye Cumhuriyeti’nin bırakınkonsolosluk, büyükelçilik açmayı, belki de adını bile duymadığı ülkelerde;teşvik ettiği bağlıları gidip okul ve kurs açarak ülkemizin adını duyurdu,oralarda Türk bayrağını dalgalandırdı ve İstiklal Marşı’nı okuttu. Bu açıdandeğerlendirildiğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ve laikçiliği ideoloji edinenlerinFethullah Gülen’e altın madalya vermesi gerekir. Ancak bırakın altın madalyavermeyi, laikçiler ve T.C. Gülen’i “Ülkeyiyıkmak için teşekkül kurmakla” ya da “CIAajanı” suçlamasıyla yargılamakla meşgul oldu. Gülen, sırf bu yargılamalarve tacizler sebebiyle, sohbetlerinde yıllardır “Büyük Şeytan” olarak vasıflandırdığı ABD’ye sığınmak zorunda kaldıve hâlâ da orada yaşıyor.
Gülen’i eleştiren kesimlerden birinin başta da değindiğimizgibi meseleyi İslâmî açıdan ele almaları olduğunu söylemiştik. Bu kesimineleştirilerine merkez aldıkları fikir, Gülen’in özellikle 28 Şubat sürecindensonra İslâmî meselelerden büyük oranda taviz vermesi oldu.
Bana göre Gülen’i İslâmî açıdan eleştirenler büyükoranda haklıydı. Niçin haklı olduklarını gelin isterseniz beraberceinceleyelim:
Gülen, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin teorisiniortaya koyduğu bir sistemin pratiğini yapmaya çalışan ve bunu 1994-1995yıllarına kadar büyük bir başarı ile devam ettiren biri. Ancak Gülen’inzikredilen tarihlerde o güne kadar takip ettiği hizmet metodunu ciddi anlamdadeğişikliğe uğrattığı açıktır. Zira 1994-1995 tarihlerine kadar tam anlamıyla “Ehl-i sünnet” çizgisinden ayrılmayanve bu hususta “Hedefe gitmede her yolumeşru görme düşüncesi Makyevelizmdir. Müslüman yapacağı hizmetlerde meşrudaireyi “Kur’an ve sünnet yolunu takip etmek zorundadır” ilkesine sıkısıkıya bağlıydı. Ancak bu tarihten ve özellikle de 28 Şubat sürecinden sonrakihizmet metodunda “Hedefe gitmede heryolu meşru görme” gibi bir anlayışı merkeze yerleştirdiği görüldü. Hattabaşlattıkları “Hoşgörü ve diyalog” faaliyetleriçerçevesinde, ne kadar zalim, kafir, münafık, kapitalist, komünist, ateist veataist varsa, hepsine adeta “dost”oldular. Hatta daha da ileri giderek bu kesimlerle, diğer İslâmî hizmet verenkesimlerden bile daha sıkı fıkı arkadaş oldular. Bu dönemde Gülen, televizyonve gazetelerde kendilerinin “diğerMüslümanlar” gibi olmadıklarını anlatmanın gayretine girdi. 28 Şubatsürecinde Kanal D’de Yalçın Doğan ile yaptığı konuşmada, şimdiye kadar yaptığıicraatlarla tam anlamıyla bir maneviyat düşmanı olan Bülent Ecevit’e kalbiısınırken, aynı yakınlığı büyük bir kesimin liderliğini yapanlardan esirgedi.
Tıpkı 12 Eylül’de Kenan Evren’e verilen destek gibi 28Şubat sürecinde de Çevik Bir gibi maneviyat düşmanlarına olmadık temennalarçekildi. Hatta onun ne derece şerefli(!) bir asker olduğunu, yazdığı mektuplateyit etti. Çevik Bir’in isterse kurdukları okullara gelerek şeref(!)vereceğini ve yine isterlerse şimdiye kadar yapılan bütün okulları devletedevredebilecekleri bile açıklandı. Bu dönemde kendilerinin “diğer Müslümanlardan” ayrı olduklarını ispat etmek için iseolmadık tavırlara bürünüldü. Lüks otellerde verilen yemeklerde ne dereceçağdaş(!) olduklarını ispata çalıştılar. Kurdukları televizyon ve basınorganlarında “hedefe gitmede her yolumeşru gören” bir yayın politikası izlemeye başladılar. Yaptıkları müstehcenyayınlar ise insanın yüzünü kızartacak seviyeye geldi.
Gülen’in özellikle ABD’ye gittikten sonra yarım asrayakındır Siyonist İsrail’e karşı mücadele veren Filistinlileri, iki yüz senedirMoskof gavuruna karşı şanlı bir cihad ortaya koyan Çeçenleri ve 12 Eylülöncesinde ülkeyi batma noktasına gelmekten ve komünist istiladan kurtaranülkücüleri terörist ilan etmesi ise tam anlamıyla bir aymazlıktı.
Hepsinden önemlisi 28 Şubat sürecinde başörtüsüdirencini kıran bizzat Gülen oldu. Çünkü bir zamanlar “Hemi vallah, hemi billah hemi tallah kadın yüzünü gösteremez” diyenGülen, bu sefer yapmış olduğu “Başörtüsüfûrüattır, ilim için başörtüsü terk edilebilir, vb” şeklindekiaçıklamalarla başörtüsü mücadelesi veren bacılarımızın aşkını ve şevkini kırdı.Ardından cemaatine mensup kız öğrencilerin başlarını açarak ya da peruk takaraküniversiteye girmeleri ve kendi okullarında görev yapan başörtülülerinbaşlarının açtırılması, bir anlamda ülkemizdeki başörtüsü mücadelesineindirilen en büyük darbe oldu.
28 Şubat sürecinde yukarıda anlatılanlar doğrultusundahareket eden Fethullah Gülen, bu dönemde cemaatini en az zararla sisteminağzından kurtarmaya çalıştı. Ancak kaderin cilvesi olarak, takındıkları butavırla ne hoş görünmek istedikleri ortamlara ve özellikle de sistemeyaranabildiler, ne de “diğerleri”olarak gördükleri Müslüman cemaatlere... Yıllarca temenna çektikleri laik,ateist ve ataist çevreler ilk fırsatta ellerindeki medya organları vasıtasıylaGülen’in ne kadar sisteme karşı konuşmaları varsa, deşifre ettiler. Hatta odönemde zikredilen kesimin elinden gelseydi, hiç çekinmeden Gülen’i idamsehpasına bile çıkarırlardı. Yani yıllarca temenna çektikleri, beş yıldızlıotellerde kol kola poz vererek dostluklarını(!) pekiştirdikleri çevreler,Gülen’i hedef tahtası haline getirerek, bütün güçleriyle saldırdılar.
Gülen’i İslâmî açıdan eleştirenlerin delillerigüçlüydü ve zikredilen süreçte sergilenen tavırların kolay izah edilir birtarafı yoktu. Gülen Papalığın bir misyonu olmaya karar verene kadar özellikletarihselcilik(hermenötik) düşüncesine karşı çıkarken, bu tarihten sonra tamanlamıyla adeta tarihselci kesildi. Bu dönemde Kur’an’ın Yahudi veHıristiyanları kötüleyen ayetlerinin günümüz Yahudi ve Hıristiyanlarınıbağlamadığını bile iddia etti.
Aradan geçen zaman içerisinde 28 Şubat’ın tesirleriazalmaya başlayınca, Gülen ve cemaatinde de yine değişimler görülmeye başlandı.Bu seferki değişim görünüşte eskiye dönüş üzerineydi.
Zikredilen bu değişimi Gülen ve cemaatini yakındantakip eden herkes çok açık biçimde görür. Zaten yapılan yayınlarda da bukendini ortaya çıkarmaktadır. Mesela, www.herkul.org sitesinde Gülen’inAmerika’daki konuşmalarından derlenerek hazırlanan “Kırık Testiden Sızanlar” isimli bölümde bu değişimin izleri açıkçamüşahede edilmektedir. Bu konuşmalarında Gülen bizzat, kafirlere karşı dikduramadıklarını ve bu husustaki tavırlarının yanlış olduğunu beyan etmektedir.
Kendisine sorulan “Birayeti kerime de mü’minlerin vasfı olarak zikredilen ‘Mü’minlere karşı zillet vetevazu, kafirlere karşı izzet’ içinde bulunmayı izah eder misiniz?”şeklindeki soruya verdiği cevapta Gülen aynen şunları söylemektedir:
“Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Sahiha bu türlüifadeleriyle aslında ideal mü’minin vasıflarını söylüyor ve bizler için hedefgösteriyor, tabir caizse ‘Böyle olmalısınız’ diyor. Ardından bu noktaya ulaşmakiçin imandan amel-i salihe, ahlak-ı hasene ile mütehallık olmaktan nefis ilemücadeleye kadar değişik yollar ve yöntemler gösteriyor. (...)
Mü’min’in aziz ve zelil görünmesi gereken yerlervardır. Ayet bu hususu genel olarak mü’min ve kâfir olarak belirtmiş.Mü’minlere karşı zillet ve tevazu, kâfirlere karşı izzet ve azamet. Buna göremü’min cephede, düşmanlarına karşı aziz görünür. Aziz görünmekmecburiyetindedir. Bu tür bir atmosferde aksi bir tutum ve davranış dışçevrelerde yenilmiş hissini uyarır. Bu da mü’minin Allah’a olan nisbetinedokunur. Bir diğer ifadeyle ‘Allah’ınkulu ve kölesiyim’ diyen birinin düşmanlara karşı göstereceği zilletEfendimiz(sav)’e raci olur. Halbuki mü’minin O’na olan intisabı onun başını herdaim dik tutmasını gerektirir. Dolayısıyla diyalog adına girilen süreçte deMüslümanlar tavırlarını izzet-i İslâmiye’den taviz vermeyecek şekilde ayarlamakzorundadırlar.
Evet, bizlerin her zaman küfür düşüncesine karşıdimdik olmamız lazım. Sırtımızda taşıdığımız Müslümanlığımızdan utanmamamızlazım. Ne tarz-ı telebbüsümüzden ne selef-i salihinin yürüdüğü caddedeyürümekten utanmamalıyız. Fakat bana öyle geliyor ki bizler daha ziyademü’minlere karşı aziz, kâfirlere karşı zelil davranıyoruz.(...) Diğer taraftankâfir/kâfirler karşısında, onların gücü karşısında zillet yaşıyoruz. Birerminare olmamız gereken yerde kuyu oluyor, kuyu olmamız gereken yerde de dimdikminare gibi görünüyoruz. Günümüzde böyle bir terslik var.”
Gülen ve cemaatinin, Konjönktür hazretlerine(!) uyarak İslami çizgiden ciddi tavizlerverdiği üstü örtülemez bir gerçektir. Bu tavizler neticesinde süreçte yaşananözellikle 1994 yılından sonraki kaymalar yıllarını bu hizmet metodunun başarılıolması için geçirenler ile diğer İslami cemaatlerdeki birçok yazarda büyükhayal kırıklıkları meydana getirmiştir. Temennimiz Gülen’in yaptığı bustratejik ve taktik yanlışlardan bir an evvel dönmesidir.
Buarzu ile hayal kırıklıkları içerisinde (Asım Yenihaber tarafından kalemealınmış “Fethullah hoca dön ve yüzleş”bir yazıyı burada okuyucularla paylaşmanın faydalı olacağına inanıyorum.

FETHULLAHHOCA DÖN VE YÜZLEŞ!

FethullahHoca Dön ve Yüzleş!
Despotlarlayüzleş.
Dünyanınen kuvvetli adamı, zalimden kaçmayan, hakikati onun yüzüne haykıran mazlumdur.
FethullahHoca; dön ve despotlarla yüzleş!
Nurs’luSaid olsaydı öyle yapardı. Bütün ömrünce öyle yaptı. Ömrü mahkemelerde,mahpuslarda geçti. Mahkeme edildiği bütün şehirlerde gül bahçeleri açıldı.Hiçbir savcının, hâkimin adı yok. Onların adını bilse bilse arşiv tozu yutanfareler bilir. Nurs’lu Said’i herkes biliyor.
O,kömürden elmas yapma ustasıydı. Yüz binleri parıl parıl parlattı.
Türkiye,halkının mukaddesatıyla mücadele edenlerin elinde tutsak.
Sendeğil, senin aidiyet unsurun, milletinin kimlik yapıcısı bir numaralı tehdit.
Otutsaklık seni ABD’ye tutsak ediyor. Kendi esaret zincirini kır. Kır ki,cuntanın zinciri de kopsun.
Gelve mahkemede yüzleş.
“Güneş’isağ elime, Ay’ı sol elime verseniz, dönmem ve vazgeçmem” de.
İstimdadıuzlaşma yalakası odaklardan değil, Resulullah’dan et.
Konuş,gerçek bir iz bırak.
Dönve konuş. Seni yargılayanlar aslında seni yargılamıyorlar, referanslarınıyargılıyorlar. Konuş ki, lâl ü ebkem olsunlar!
Kelamınicazı bir daha görülsün. Susmanın ve çekinmenin zamanı geçti. Konuş vedespotları titret!
Mahkemesalonuna yağlı urganını boynuna takmış olarak gel!
Zalimlerinkorkusu, kararlı mazlumlardır. Korkma! Zulüm payidar olmaz. Onlara irticayıanlat. Yargılanacağın salon dokuz şiddetinde depreme maruz kalsın.
Hükmünüyazan kalem titresin.
Hapsedildiğinhücre ürpersin.
Dönve konuş: “Allah’ın ve Resulünün emirlerine ittibadan başka bir şey yapmadım”de.
“Veyapmayacağım” de.
“Aslave kat’a yapmayacağım” de.
“Neyaparsanız yapın, hakikat bu” de.
Hükmünüyazacak kalemdeki mürekkep donsun.
Despotlarınzafer kutlamak için parlattığı kadehler çatlasın.
Vicdanlartitresin, ruhlar ürpersin.
Dönbe Hoca, dön ve konuş!
Tarihekonuş, ervaha konuş. Memleketin taşına, toprağına mefahirini konuş. Alpaslan’a,Osman Gazi’ye, Yıldırım’a, Fatih’e, Yavuz’a, Süleyman’a, Abdulhamid’e konuş.Onlar seni çok iyi anlar.
Memleketintek kapatılamayan medresesinde, Yusuf’un medresesinde tedrisata devam et!
Nurs’luSaid’in gülzarında Muhammedi bir gül olarak açıl.
Onlarsürekli hadlerimizi zorluyorlar. Değerlerimizin bütün hadlerini yıkmakistiyorlar. Haddi aşanlara hadlerini bildirir. Mazlumlar inandıklarından hoşnutolsunlar, imanlarıyla iftihar etsinler.
“Bensadece barışı, yani İslamı istedim” de. Kurtulmayı bekleyen despotlarını irşadet.
Artıkyüzleşmenin zamanı geldi.
Muhammedivakarla, İsevi sükûnetle kürsüye yürü.
İsa(as) gibi çarmıha koş. Ölümün despotların hücrelerindeki kuru hasır üstündeolsa da koş.
Onlarıkurtar. Ölü ruhlarını dirilt. Atıf Hoca’nın ruhunu şad et!
Dön ve dosdoğru konuş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder